PDR ADAYININ SIRADAN BİR GÜNÜ
İnsanın en sevdiği
şarkıyı alarm olarak kullanmasının kötü bir fikir olduğunu tekrar anladım.
Alarmı üçüncü kez ertelediğim için artık kalkmak zorundayım. Neyse ki staj
günlerimde giyeceğim eşyaları önceki geceden hazırlamayı adet edindim. Hızlıca
giyinip çıktım evden. Koşar adım yol üstündeki fırına girdim. İki yıldır her
sabah hep aynı şeyi aldığım için Serkan ağabey poşetimi hazırladı biz hoşbeş
yaparken. Fırından aldığım poğaçaların birini metroda diğerini ise staj yaptığım okulun kapısından
içeri girmeden hemen önce bitirdim. Okulun bahçesinde kimse yoktu. Herkes
çoktan derse girmişti. Okulun psikolojik danışmanları için ayrılmış odaya doğru
yürürken, okulun yan tarafında üç tane 8. sınıf öğrencisinin bir çocuğu
sıkıştırdıklarını fark ettim. Çocuk 10-11 yaşlarında olmalıydı ve korkudan
ağlıyor. Onlara doğru yaklaştım. Büyüklerden biri çocuğun elindeki tostu çekip
aldı. Bir diğeri çocuğun cebinden parasını almaya çalışıyordu. Adımlarımı
onlara doğru hızlandırdım. Beni görünce üçü de kaçtılar. Ürkütmemeye çalışarak
çocuğun yanına yaklaştım. Ağlamaktan konuşamıyordu. Önce biraz sakinleşmesini
bekledim. İyi niyetle bile olsa yapacağım yanlış bir yaklaşım, konuşma veya
davranış çocuğu kötü etkileyebilir. O yüzden artık güvende olduğuna dair
telkinler verip onu rehberlik servisine götürdüm. O odada beklerken ben odanın
hemen dışında hocama gördüklerimi anlattım. Hocam çocukla yalnız görüşmek
istedi ve bana gidebileceğimi söyledi. Bundan sonrası benim yeterliliğimin
dışında kalıyor.
Stajdan çıktıktan
sonra Bornova’ya dönmek yerine Konak’ta kalmayı tercih ediyorum. Deniz
kenarında yürürken çevrem çok kalabalık. Yanımdan geçen bir çift dikkatimi
çekiyor. Seksenlerinde olmalılar, kol kola sohbet ederek geçiyorlar. Bir baba
pusetteki çocuğuna mamasını yediriyor. Bir arkadaş grubu neşeli bir sohbetin
içinde. Bir banka oturuyorum. Bisikletli bir adam peşinden koşan çocuğu görünce
duruyor. Çocuğu az önce melodika çalıp para kazanmaya çalışırken görmüştüm.
Adam çocuğa binmek isteyip istemediğini soruyor. Çocuk biraz mahcup sürmeyi
bilmediğini sadece çok beğendiğini söylüyor. Adam “Öğrenmek ister misin?” diye
sorunca çocuğun gözleri parlıyor. Çocuğu bisiklete bindiriyor. Tane tane ne
yapması gerektiğini anlatıyor. Düşmesin diye tutuyor bir taraftan. Uzun süre
onları izliyorum. Sonra sabah staj okulumda yaşadıklarım aklıma geliyor. İki
çocuğu da kafamda karşılaştırmaya başlıyorum. İkisi de masum ikisi de yardıma
muhtaç. Ancak biri merhametli bir biriyle karşılaşmış, diğeri ise acımasız
yaşıtlarıyla. O çocukların da bir suçu olmadığını düşünüyorum esasen. Çünkü bir
insanı merhametli yapan ona verilen eğitimdir. Ailenin eğitimi, okulun eğitimi
gibi...
Aklıma şu an geldi
ben de bir eğitimciyim ve dünyanın tüm çocuklarını yetiştirme imkanım olmasa da
bir kısmının hayatına ben de dokunacağım. Evet şimdi karar verdim. Göreve ilk
başladığım andan emekli olana kadar en büyük hedefim şu olacak, “merhametli
olmayı öğretmek.” Bu kararı aldım ve şimdi daha çok mutluyum. Bu mutlulukla eve
dönerken dünyayı güzelleştirmenin ne kadar kolay olduğunu düşünüyorum. İyi ki
de çocuklara dokunabileceğim bir mesleği seçmişim.
Rabia nur Ağar
Ayşe Tansık
Yorumlar
Yorum Gönder